Evvel zaman içinde kalbur saman içinde takı işine merak
salmış Stefani adında bir emekli sınıf öğretmeni varmış. Gel zaman git zaman
Stefani işi ilerletmiş tükan açmış. Bakmış ki millet, orana koyarsan ağrıyı
alır, burana deydirirsen yağların erir, yalarsan detoks etkisi gösterir denen
denişik renkli taşlara ilgi gösteriyo, bu da satmaya başlamış. Günlerden bir
gün tükana Süpermen ve yeğeni girmiş. Orda yeşil yeşil parıldayan taşı
farketmişler hemen tabi. Yeğeni hemen atlamış “Dayııııııaa..bana bu taştan al
dayıııaaa” diyerekten pelerininden çekiştirmeye başlamış…Süpermen “evladım
elleme!..yavrım yapma etme..” demeye kalmadan taştan gözleri kamaştıran bir
ışık sen çık süpermenin yeğenini anahtar deliğinden geçecek kıvama getir…işte
esas oğlan parmak çocuğun olayı budur bu masalda…parmak çocuk maceradan
maceraya koşmak için ordan geçen bir karıncanın sırtına atlamış ve tükandan
çıkmış. kuzey yönlerden sert esen rüzgarın da etkisiyle karıncaya tutunamamış
savrula savrula bambaşka bir ülkeye gelmiş... Gezerken arkasından bir ses
gelmiş: “kristofır bravn ohayo emret komutanım!!!”….bu kurşun askerin ta
kendisiymiş..parmak çocuk “vaaaay demek dilimizi konuşabiliyorsun ha?!..peki
öyleyse mustafa ceceli konserine gidiyorum gel hadi sende” demiş..”emredersiniz
komutanım!!!” diyerek cevap vermiş kafayı sıyırmış olan kurşun asker..konserde
hoplarken zıplarken parmak çocuk prenses Zenobya ile çarpışmış ve “hay dedemin köse
sakalı!!!” diyerekten gördüğü güzellik karşısında ne kadar etkilendiğini bir
çırpıda nasılda söyleyivermiş…konser sonrası aftır partide ilk görüşte aşkın
kıvılcımları alev topuna dönüşmüş ve ahşap bina yanmaya başlamış…bunların
umurlarında bile olmamış tabi…prenses de çok etkilenmiş parmak çocuktan..parmak
marmak ama kime göre neye göre dimi?..neyse hemen nöbetçi nikah memurunu
aramışlar, Mustafa ceceli ve kurşun askerin şahitliğinde oracıkta evlenmişler.
Mutlu sonu masalın sonunda bekliyordunuz dimi sevgili minikler…kralda, nisanda
43 yaşına girecek kızının (prenses diyince de sarışın taş gibi bi hatun
bekliyodunuz dimi) artık evde kaldım diye sarayın orasında burasında salya
sümük gezmesini istemediğinden düğün hazırlıklarını başlatmış..düğünde takılan
altınlarla kurşun askerin kalan askerliğinin bedelini ödemişler kıçımızdan bi
ayrıl artık ne pis yapıştın demişler o da “bana uyar” diyip “i'm a poor
lonesome cowboy
i'm a long long way from home” şarkısını mırıldanarak ufukta kaybolmuş…bunlar balayına Alplere gitmişler..yolda Ferhat’ı görmüşler..”hiç gerek yok kendine acımıyosan dağa acı lan”demiş parmak çocuk..Ferhat “alakası yok abi hazine muhabbetine kazıyorum ben burayı para olduktan sonra Şirin’e mi bakarım” diyerek cevap vermiş..parmak çocukla prenseste “tüm kokarcalar adına!!!...nereyi kazıcağımızı söyle bize” demişler ve balayı falan kaynamış tabi…az kazmışlar uz kazmışlar ve sonunda bi ışık görmüşler...ışık yaklaştıkça bunun swarovski taşlarla bezenmiş elbisesiyle Şirin olduğunu bir solukta anlayıvermişler…parmak çocuk “ulan öldürürüm seni bunun için miydi bunca çaba emek?!!...ter bu ter ter!!!” diye sinirlenmiş…Ferhat da mutluluktan havalara uçmanın verdiği sevimlilikle sırıtarak “power of love..ehehe” demiş…parmak çocuk “elimden bi kaza çıkmadan gidin buradan gidin gidiiiiiiiiiinnnnn!!!” dedikten hemen sonra Ferhat ile Şirin gitmişler sabahlara kadar farmvil oynamışlaaaaarr…ertesi sabah Şirin uyandığında başucunda bir not görmüş…”Dear Şirin, sen beni beklerken çok şey değişti...dağların şekli değişti, coğrafi yapı değişti, e tabi Ferhat da değişti..tipim değişti, aklım fikrim değişti, tivitırda 12500 takipçim oldu falan filan..hem gerçekten sevseydin gelirdin beraber delerdik dağları..neyse fazla uzatmayayım..Ferhat kaçar..your sincerely..” yazıyormuş kağıtta..Şirin “zaten bişeler eksikti bu adamda, dağ delerek aşk mı ispatlanır yaw kim soktuysa aklına..” diyerek kendine bi nescafe yapıp içmiş “iiiiaaaaaaaööööeeaaaahhh” diye gerinip güne başlamış…gökten üç elma düşmüş biri anlatana biri dinleyene biri de biraz daha uzağa…kaçıranlar ve tekrar okumak isteyenler için masal bu blogda duruyo ööle…
i'm a long long way from home” şarkısını mırıldanarak ufukta kaybolmuş…bunlar balayına Alplere gitmişler..yolda Ferhat’ı görmüşler..”hiç gerek yok kendine acımıyosan dağa acı lan”demiş parmak çocuk..Ferhat “alakası yok abi hazine muhabbetine kazıyorum ben burayı para olduktan sonra Şirin’e mi bakarım” diyerek cevap vermiş..parmak çocukla prenseste “tüm kokarcalar adına!!!...nereyi kazıcağımızı söyle bize” demişler ve balayı falan kaynamış tabi…az kazmışlar uz kazmışlar ve sonunda bi ışık görmüşler...ışık yaklaştıkça bunun swarovski taşlarla bezenmiş elbisesiyle Şirin olduğunu bir solukta anlayıvermişler…parmak çocuk “ulan öldürürüm seni bunun için miydi bunca çaba emek?!!...ter bu ter ter!!!” diye sinirlenmiş…Ferhat da mutluluktan havalara uçmanın verdiği sevimlilikle sırıtarak “power of love..ehehe” demiş…parmak çocuk “elimden bi kaza çıkmadan gidin buradan gidin gidiiiiiiiiiinnnnn!!!” dedikten hemen sonra Ferhat ile Şirin gitmişler sabahlara kadar farmvil oynamışlaaaaarr…ertesi sabah Şirin uyandığında başucunda bir not görmüş…”Dear Şirin, sen beni beklerken çok şey değişti...dağların şekli değişti, coğrafi yapı değişti, e tabi Ferhat da değişti..tipim değişti, aklım fikrim değişti, tivitırda 12500 takipçim oldu falan filan..hem gerçekten sevseydin gelirdin beraber delerdik dağları..neyse fazla uzatmayayım..Ferhat kaçar..your sincerely..” yazıyormuş kağıtta..Şirin “zaten bişeler eksikti bu adamda, dağ delerek aşk mı ispatlanır yaw kim soktuysa aklına..” diyerek kendine bi nescafe yapıp içmiş “iiiiaaaaaaaööööeeaaaahhh” diye gerinip güne başlamış…gökten üç elma düşmüş biri anlatana biri dinleyene biri de biraz daha uzağa…kaçıranlar ve tekrar okumak isteyenler için masal bu blogda duruyo ööle…
THE END